Savaş gerçeği insanlığın en büyük utancı olmasına rağmen ülkesi için savaşmayanlar ise sadece vatan hainidir
Sevgili okurlarım,
Bir önceki yazıdan devam…
Mültecilik ve geçici koruma statülerinin tekrar gözden geçirilmesi kaçınılmaz olarak ülkemizin ana gündemini teşkil etmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye, 1951 tarihli MÜLTECİLERİN HUKUKİ SÖZLEŞMESİNE 1961 yılında “coğrafi çekince“ şerhi koyarak taraf olmuştur. Gelişen süreçte bu sözleşmenin genişletilmesi gündeme gelmiş ve nihayet 1967 yılında NEW YORK PROTOKOLÜ imzaya açılmış ve Türkiye bu protokole bir yıl sonra katılarak imza koymuştur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise, coğrafi kısıtlama, Avrupa Konseyi (AK) üye ülkeleri dışından Türkiye’ye sığınan bireylere “mülteci“ statüsünün tanınmamasını gerektirmektedir.
Tüm bunların yanı sıra, eğer uluslararası Koruma Kanunu esas alınırsa, bu ülkelerden Türkiye’ye sığınan bireyler, “mülteci“ kavramıyla aynı şartlara sahip ise tanımlama olarak ancak “ ŞARTLI MÜLTECİLİK “ statüsü kazanabilirler. Bu durumun ise, sadece bireysel göç ile sınırlı olması nedeniyle toplumsal göç ile gelmiş olan Suriyelilerin böyle bir statüye de sahip olmaları mümkün değildir. Ülkemizde vatandaşlık verilmesinin de yasalarla belirlenmiş durumu söz konusudur. Türk vatandaşıyla evlenmiş veya “bazı özel durumlar “ çerçevesinde tanımlanmış özelliklerden herhangi birini karşılayan yabancı uyruklu kişilere Türk vatandaşlığı verilmektedir. Bu konumda olmayan Suriyeliler, “GEÇİCİ KORUMA“ statüleri dolayısıyla 5 yıllık oturma iznine sahip olsalar bile, TELSİK yani vatandaşlığa kabul, hakkına sahip olmamaktadırlar.
Günümüzde kamuoyunda tartışılan ve bana devamlı konferanslarda sorulan sorulardan birisinin de Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların hukuksal durumudur. Türkiye’de doğan yabancı uyruklu bir kişi, ülkede JUS SANGUİNİS sistemi olduğundan ötürü otomatik olarak vatandaş olamaz. Buna karşın, vatansızlığı önlemek için, Türkiye’de doğan, ancak doğumla herhangi bir ülkenin vatandaşlığını kazanamayan çocuğun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip olacağı hükmüne yer verilmiştir. Buradaki uygulamalar esas alındığında, Suriyeli sığınmacılara, Türkiye’de kalış hakkı sağlayan geçici koruma kimlik belgesi verildiği için, Suriyelilerin çocukları vatansız kabul edilmediğinden, Suriye uyruklu olarak, resmi kayıtlarda yer almaktadır.
Resmi devlet rakamları, esas alınarak incelendiğinde, 2021 yılı Ocak ayında Türkiye’deki geçici koruma altındaki Suriyeli kişilerin sayısı 3.688.238 olarak belirlenmektedir. Bu Suriyeli nüfusun rakamlar içeriğinde %55 kadarını erkekler, %45 oranını ise kadınlar teşkil etmektedir. Bu yıllar sürecinde bebek doğumlarının da irdelenmesi söz konusudur ki, 2019 verilerine göre 2011 yılından itibaren, Türkiye’de 405.521 Suriyeli bebeğin doğmuş olduğu görülmektedir. 2024 yılına gelindiğinde, ülkemizde kayıtlı olarak bulunan Suriyeli sayısı 3.115.536 kişi olarak tespit edilmektedir. Bu kişilerin 1.624.598 erkeklerden ve 1.490.538 kadınlardan meydana gelmektedir. Böylece ülkemizdeki Suriyeli toplumunun % 52.2 oranını erkekler, % 47.8 kadarını ise kadınlar oluşturmaktadır. Ancak 45 yaşın üzerindeki kadınların erkeklerden fazla olması, olayın bir başka boyutunu işaret etmektedir. Bilindiği üzere, 15 ile 24 yaş grubunu “ GENÇLER “ teşkil etmektedir ki bunun da toplam Suriyeli nüfusun %18.6 düzeyinde olduğu istatistik verilerden izlenmektedir.
Genel olarak ele alındığında ise Suriyelilerin yaş ortalamasının 23, Türkiye’deki yaş ortalamasının ise 37 olduğu hesaplanmaktadır. Bir diğer taraftan bakıldığında ise, kayıtlı olan Suriyelilerin ülke nüfusuna oranı yaklaşık %4 civarındadır ki, birçok siyasi parti liderlerinin ortaya attığı rakamlar, kayıtsız olarak topluluklar halinde ülkeye kaçak yollardan girenlerin dahil edilmesi gündeme geldiğinde, ülke nüfusunun %10 düzeyine ulaşmaktadır. Türkiye’de geçici koruma statüsünde kayıt altına alınmış Suriyelilerin 3.057.000 kişisi şehirlerde yaşamakta olduğu bilinmektedir. Güncel olarak yapılan irdelemede Türkiye’deki 63 şehirde kayıtlı olan Suriyelilerin oranı, il nüfuslarının, %20 seviyesini geçmektedir ki bu da KİLİS ilinde %32 civarında seyretmektedir. Tüm bu gelişmelere bakıldığında Suriyelilere bu kadar geniş olanaklar verilmesi sorgulanmalıdır diye düşünüyorum. Bunun sadece tek bir açıklaması olabilir ki, o da Türkiye’yi, mevcut ve gittikçe artan, toplum muhalefetine rağmen AKP iktidarı ve onun doğal lideri Erdoğan’ın tek adam kararlarıyla ülkemizi Araplaştırma politikasıdır. Bu resmi veriler içeriğinde, 91. 500 Suriyeliye de çalışma izini verildiği ayrıca not edilmelidir.
Bu düzensiz Uluslararası göç konusunun, genel olarak birleşmiş milletler nezdinde gündeme alınarak, hem ülkelere hem de insanlara faydalı olabilecek, yeni yaklaşımlar elde edilmesi bir gerekliliktir. Günümüzde emperyalist güçler olarak, Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya Federasyonunun, vekâlet savaşlarına kendilerine gerek toprak, gerekse enerji sahalarının kontrolünü sağlamak amacıyla, iştirak ettikleri bir vakıadır. Bu olgunun temelinde, Birleşmiş Milletlerin yapısındaki aksaklığın da büyük rol oynadığını unutmamak gereklidir diye değerlendiriyorum. Birleşmiş Milletlerin günümüzde arzu edilen fonksiyonlarının olamamasının, en büyük nedenlerinden birisinin, bünyesindeki VETO ETME HAKKINA sahip 5 devletin yer almasıdır. İşte bu 5 devlet, en olumsuz ve istenmeyen hareketlerde yer alması ise, bir başka kabul edilemez kavram olarak, dünya sahnesinin, önüne çıkmaktadır. Gelişen bu gibi olaylara yaptırımlar düzeyinde müdahale edememesi nedeniyle, Birleşmiş Milletler artık fonksiyonunu yitirmiş bir kurum olarak, görülmeye başlamıştır. Savaşların önlenmesi, soy kırımın ortadan kalkması ve bunlara karşı yaptırımların güncelleşmesi için, mevcut güncel yapının, yeniden sil baştan, organize edilmesinin kaçınılmaz olduğunu, bütün dünya kamuoyunun, anlaması gereklidir.
Jeopolitik tatminsizlik olgusu, savaşın nedenlerinden birisi olarak önümüze çıkmaktadır. İnsan çatışması ve tatminsizlik başlı başına önemli birer unsur olma niteliğindedir. Bir siyasi toplumun, yaşadığı yerde tüm ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu mümkün olmadığı zaman, toplumun yaşadığı yerin genişleme ihtiyacı gündeme gelmektedir. Bu durumun da savaşın nedenlerini olgunlaştıran etmenlerden birisi olduğu anlaşılmaktadır. Güncel ekonomik yaklaşımlara bakıldığında savaş için yatırım yapan vardır, ancak barış için yatırım yapan ise maalesef yoktur. Savaş insanların aç gözlüğü ve ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Günümüzdeki durum dikkate alındığında ise, uzatılmış savaşlara gelince bunların tamamen bölgesel savaşlar olduğu, bilinmekte olup daha ziyade bir yörede devam eden düşük yoğunluklu çatışmalardır ki bunlara da örnek olarak Afganistan, Irak, Suriye gibi savaşlar verilebilecektir. Paylaşım savaşları ise, daha ziyade doğal ve enerji kaynaklarının paylaşımı için, yapılan bölgesel savaşlardır. Bunlar, bazen vesayet savaşları şeklinde önümüze çıkabilmektedir. Günümüzde Ortadoğu’da yapılan savaşların, paylaşım savaşı olduğu dikkate alınmalıdır. Bu yöresel veya diğer adıyla vekâlet savaşlarının en önemli unsurlarından birisinin ise, bu savaş bölgelerinden ülkemize kaçan, yabancı sığınmacıların olduğu bilinmektedir. Suriyeli ve diğer yabancı sığınmacıların Türk toplumuna büyük zararlar verdiği maalesef tek adam rejiminin yaratıcısı ve ülkede, vesayetin ağababasını getirmiş olan AKP iktidarı tarafından anlaşılmış değildir. Ülkeyi, liyakatsiz kişiler ile 22 yıldır yöneten AKP iktidarının halkımızın üzerine yıktığı en büyük mali yükün, bu sığınmacılar olduğu gerçeğinin maalesef toplumda tam olarak anlaşılmış olduğunu düşünmüyorum. Türk halkının, çok önemli bir kesimin, muhalefet etmesine rağmen AKP lideri olan Sayın Erdoğan’ın ısrarla ve inatla kendi kararları doğrultusunda bu yabancı sığınmacıları ülke içerisinde tutmakla hangi gizli ajandasını faaliyete geçireceği ise tam olarak kimse tarafından bilinmemektedir.
Günümüzde ülkemizde bulunan bu yabancı sığınmacıların, ülkeyi işgal ettiği net olarak ortada olmasına rağmen, Erdoğan ve ekibi tarafından şu ana kadar ülkeden gönderilmesi ile ilgili hiçbir işlem maalesef yapılmamaktadır. Bu sığınmacı veya işgalcilerin, tam ne kadar olduğu ile ilgili kesin rakamları da almak ise başlı başına bir sorun olduğu unutulmamalıdır.
Devamı bir sonraki yazıda…