Salı, Haziran 17, 2025

Huzur Bulmak Üzerine

Çocuklar eğlence ararlar, arkadaş ararlar. Hem arkadaş hem de eğlenceli bir oyun kurdular mı, onları eve zor sokarsınız. Huzuru böyle bulurlar. Gençler de eğlence ararlar. Yaşamaktan zevk alırlar. Heyecansız gün geçirmek istemezler. Kanları kaynar. Bunları sağlayan bir şey bulunca, huzura kavuşurlar. Büyükler ise huzura o yaştakilerden daha çok ihtiyaç duyarlar. Onlar için huzurun anlamı farklıdır. Ne oyundur ne heyecan. Tam aksine onlar huzuru güvenlikte, çocuklarının mutluluğunda, torunlarının kokusunda, ülkenin refahında, sağlıklarının devamında ararlar. Ben buna “İç Huzuru” demek istiyorum. Rumelili yaşlı bir kadın “yüreğimin selâmeti” demişti. Bence de.

Torun sahibi olunca ve olgunluğun sükûneti gençlik heyecanlarına ve bedensel dinamizme galebe çalınca, işte, bu tür huzur aranıyor. Sevindirici olaylar sadelik kazanıyor. Teferruat önemini kaybediyor. Heyecanın nedenleri değişiyor. Yaşlılar ve yaşlanma yoluna girmiş olanlar için torunun hangi okula verileceği, cumartesi gecesi yatıya gelmesi ihtimali, çocukların iş yerlerinde yorulmaları ya da işlerini kaybetme korkusu, seyahate çıkma kararı gibi gençlikte pek de sarsıcı olmayan heyecan ve endişelerin ağına düşüyorlar. Onlar, hiç tanımadıkları halde, şehit olan askerleri oğulları yerine koyup, acılarını çok daha ileri seviyede hissediyorlar. Huzur ya da yürek selâmeti, yüreklerinin geçmiş yıllardaki yaşamlarına göre farklı meseleler karşısında çarpması ile ilintili.

Gençler mutluluğu ararken başkalarının mutluluğunu doğal olarak ikinci plana atarlar. Yaşlılar ise başkalarını mutlu edince ya da başkaları mutlu olunca mutlu olmayı bilirler. Büyükanne, dede mutlu olmak için kendine değil, torununa hediye alır. Anneler, babalar kendi seyahat planlarından feragat edip, ayırdıkları parayla çocuklarını seyahate gönderdiklerinde daha mutlu olurlar. Ve en çok, başkaları tarafından sevildiklerini bilince mutlu olurlar. Huzur yüreklerinden taşar, bütün benliklerini, bedenlerini, hayatlarını kaplar. Bu duyguları arada sırada herkes gibi benim de hissettiğim oldu. Böyle bir günde ben de bu mutluluğu derinden hissedince duygularımı naçizane mısralarla ifade ettim ve dostlarımla paylaşayım dedim.  


ORASI BENİM YÜREĞİMDİR
Küçük çocuklar, telâşlı, ürkek.
Sokak kedileri, terk edilmiş köpekler, hepten tedirgin.
Geçerken oradan rahatladılar, gülümsediler, Hafifçe kısarak gözlerini…
Benim yüreğimdi orası. 
Yaşlı bir kadın, gözleri de yaşlı, bastonlu bir aksakallı, bezgin, yorgun, iki büklüm.
Geçerken oradan rahatladılar, gülümsediler hafifçe kaldırarak başlarını…
Benim yüreğimdi orası. 
Paranın değeri olmayan yerden, ihanetin geçemediği köprüden,
Kalleşliğin nefes alamadığı kaleden geçerken rahatladılar, gülümsediler
Serinleterek gönüllerini…
Benim yüreğimdi orası. 
Fakir bir baba, çocuklarından utanan, karısıyla beraber üç kuruşun peşinde helâk.
Bedenleri çökmüş, küskünler kadere ve insanlığa.
Geçerken oradan rahatladılar, gülümsediler hafifçe eğerek başlarını…
Benim yüreğimdi orası. 
Ana kucağından, baba ocağından uzak mı uzakta.
Diz boyu kar, ilik donduran buz altında, uykunun değil,
Göz kapamanın bile haram olduğu dağlarda
Benim için, senin için, bizim için bekleyen aslanlar.
Geçerken oradan rahatladılar, gülümsediler selâm için eğerek başlarını…
Benim yüreğimdi orası.
Hem onlar hem ben huzur buldum.


Bir gün, daha çok gençken, Kocaeli’ne bağlı Tavşancıl köyünde yaşayan çok yaşlı bir hanımefendi akrabamızı ziyaret etmiştik. Ölüme yakındı ve bunu biliyordu. Ona üzgün yüz ifadesiyle bakan bizlere şöyle dedi: “Ne kadar huzurlu olduğumu bilemezsiniz çocuklar. Yakında Tanrıma kavuşacağım. Galiba mümkün olan en az günahla çıkacağım huzuruna. Çünkü; ahlâk yolundan ayrılmadım, kimseyi incitmedim, kimsenin hakkını yemedim, boğazımdan tek lokma haram geçmedi. Bilmeden işlediğim günahları da O’nun yüceliği affederse diyorum. Nasıl huzurluyum ve gitmek için nasıl hazırım bilemezsiniz”. Keşke bunları hepimiz söyleyebilsek! 

Ancak, unutulmaması gereken bir de madalyonun öteki yüzü var. Yaşlılar belki küçük şeylerle huzur buluyorlarsa da gençlerin hiç aklından geçirmediği şeylerle de huzursuz oluyorlar. Meselâ biz yaşlılar ekolojinin bozulmasını, hava kirliliğini, küresel ısınmayı ve bunların sonuçlarını kafamıza takarak dertsiz başımıza dert ararız. TV kanallarında yayımlanan bir kuraklık haberi bizim huzurumuzu kaçırmak için birebirdir. Başlarız kurmaya: Afrika’da açlık zaten giderek artıyor. Zengin ülkeler onların ve benzeri diğer bölge insanlarının su, tarım, beslenme, eğitim gibi sorunlarına maddî katkıda bulunmak yerine silâha, yani insan öldürmeye yöneliyorlar.

Bir gün gelecek açlar dayanamayacaklar ve kitleler halinde tokların ülkelerine doğru yürüyecekler. Milyonlarca aç insanı ne ile durdurabilirler? Meselâ nükleer silâhlarla. Böyle bir kitlesel katliamdan çekineceklerini sanmayın. Çünkü Afrikalı ya da başka aç insanlar onların gözünde zaten yaşamayı hak etmemiş canlılardır. Sanki yıllarca onları cahil bırakanlar, servetlerini, yeraltı kaynaklarını sömürenler kendileri değilmiş gibi. Ama bunun sonunda kendileri de büyük zarar görecekler ve yaşadığımız dünyayı herkes için yaşanmaz kılacaklardır. İşte; biz yaşlılar bunları düşünüp huzurumuzu bozarız. Neden mi? Çünkü hemen aklımıza çocuklarımız, torunlarımız gelir.

Fazıl Bülent Kocamemi

Diğer Yazarlar