İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, finansal tabloların, mevcut ekonomik duruma göre revize edilmesinin önemine dikkat çekti
İzmir Ticaret Odası (İZTO) ocak ayı olağan meclis toplantısı Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetiminde gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, finansal tabloların, mevcut ekonomik duruma göre revize edilmesinin önemine dikkat çekti.
En önemli mali düzenlemelerin başında gelen enflasyon düzeltmesinin 2023 yılı mali karı veya zararına ve doğrudan vergi matrahına bir etkisi olmayacağını belirten Özgener, “Bununla birlikte, 2024 yılından itibaren işletmelerin vergi matrahını doğrudan etkileyecek. 2024-2026 hesap dönemlerinde yapılacak enflasyon düzeltmesi nedeniyle, henüz satılmayan stoklar ve diğer kıymetlere ilişkin enflasyon düzeltme farkları üzerinden peşin vergi ödeme olasılığı bulunuyor. Reel sektörün 2024-2026 hesap dönemlerinde stok veya henüz gerçekleşmeyen karları için enflasyon düzeltmesi nedeniyle oluşacak düzeltme farkları üzerinden peşin vergi ödenmemesi sağlanabilir. Ayrıca, sermayenin vergilendirilmesine sebep olan etkileri ortadan kaldırmak için enflasyon düzeltmesinin vergi etkisine ilişkin güncelleme yapılması da önem taşıyor. Muhtemel vergi etkisi üzerindeki düzeltme talebi, sektörler özelinde ve işletme büyüklükleri ile vergi oranları çerçevesinde gerçekleştirilebilir” ifadelerine yer verdi.
“Cari açıktaki iyileşme yakından takip edilmeli”
Asgari ücretteki artışı takiben özel sektördeki ücret artışlarının, kamu bütçesinde aralık ayında görülen yüksek oranlı açığın ve yavaşlamayan iç talebin, dezenflasyonist süreci daha da zorlayabileceğini söyleyen Özgener, ekonomik programa olan inancın tazelenmesi ve enflasyon yeterince düşmeyecek algısının tersine çevrilmesi gerektiğini belirtti.
Özgener, “Çünkü piyasada fiyatların tekrar yükseleceğine dair algı, tüketici talebini erkene alıyor ve bu durum fiyatların devamlı güncellenerek bir sarmal oluşmasına ve sonucunda enflasyonun yükselmesine yol açıyor. Ekonominin soğumasına yönelik büyümeyi yakından etkileyen kredi politikaları ve cari açıktaki iyileşme yakından takip edilmeli. Bunlara ek olarak, ülkemiz ekonomisine dair makroekonomik istikrarın sağlanacağına olan güvenin pekişmesi için de yapısal reformların mutlaka devreye girmesi gerekiyor” dedi.
“Ücretlerin yaşam koşullarını karşılama düzeyi azaldı”
Özgener, asgari ücret artışına rağmen toplumsal refahta kayıp yaşandığını ve ücretlerin yaşam koşullarını karşılama düzeyinin azaldığını söyledi. Bir diğer önemli konunun her kademedeki çalışana aynı oranda ücret artışı yapılamaması olduğunu söyleyen Özgener, “Asgari ücretli bir çalışan ile orta düzey yöneticinin ücretlerinin yakın seviyeye gelmesi iş verimliliğini düşürmeye başladı. Bu durumun işletmelerin operasyonel kapasitelerinin azalmasına neden olduğunu üyelerimizden geri bildirim olarak alıyoruz. Asgari ücret artışı çalışanların alım gücünü beklendiği oranda arttırmadı ve başta KOBİ’ler olmak üzere birçok firmayı olumsuz etkiledi. Konuyla ilgili, KOBİ’lerin dayanıklılığının daha fazla zorlanmaması gerekiyor. Çünkü firmaların maliyet artışı kaynaklı daralmaya gidebilecekleri, kayıt dışı çalışmanın artış gösterebileceği ve bu durumun da iş gücü piyasalarını ve ülke ekonomisini olumsuz etkileyebileceğini görüyoruz” diye konuştu.
“Politika faizinin %45’e ulaşması önem taşıyor”
Son üç yıldır ülke ekonomisi ile ilgili katma değerli finansal ve reel tüm yatırımların azalmasına sebep olan enflasyon probleminden kurtulmak için, geçen sene atılan adımların kararlılıkla devam ettirilmesi gerektiğini belirten Özgener, şunları söyledi: “Bu kararlılığı göstermek açısından politika faizinin yüzde 45’e ulaşması önem taşıyor. Para Politikası Kurulu’nca; yurt içi talebin mevcut seviyesinin, hizmet fiyatlarındaki katılık ve jeopolitik risklerin enflasyon baskılarını canlı tuttuğuna vurgu yapıldı. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılaştırma düzeyine şu an için ulaşıldığına işaret etti. Bu tespit ile en azından seçimlere kadar faize yönelik bir pozisyon alınmayacağını anlıyoruz. Fakat enflasyon görünümü üzerinde belirgin ve kalıcı riskler oluşması durumunda parasal sıkılaştırmanın gözden geçirileceği belirtildi. Asgari ücret zammından sonra enflasyondaki beklentilerin kontrol altına alınması ve önümüzdeki dönemde nasıl azaltılacağı konusu önemini koruyor.”
Enflasyonda yeni risk; navlun fiyatları
Taşımacılık şirketlerinin Kızıldeniz’i güzergahtan çıkarmaya başlamasının birçok teslimatın gecikmesine yol açabileceğinin ve enflasyonda yeni riskin navlun fiyatları olabileceğinin üzerinde durulduğuna değinen Özgener, “İçinde bulunduğumuz şartlar, ihracatımızın finansmanını daha değerli kılıyor. Geçtiğimiz yıllarda uygulanan KGF destek programlarının önemli bir bölümüne son verilmesine rağmen ihracat desteklerinin devam etmesi bunu kanıtlar nitelikte. Reel sektörün teminat sorununun çözümü için devreye alınan Hazine destekli kredi garanti sisteminde, 2024 yılında ihracat ağırlıklı bir destek mekanizmasının uygulanacağını görüyoruz. Eximbank ve İhracatı Geliştirme A.Ş.’nin ihracatçıları desteklemesi de büyük önem taşıyor” dedi.
“Yapısal konulara eğilmek gerekiyor”
Türkiye’nin yapısal değişikliklere ihtiyacı olan alanlarının ortaya konulması için, diğer ülkelere kıyasla güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi gerektiğini söyleyen Özgener, “Yakın zamanda yayımlanan ‘Dünya Ekonomik Forumu’ raporu, kaynak ekosisteminin sağlanması ve temel ihtiyaçların karşılanması bakımından ülkemiz ekonomisinin kapsayıcı bir seviyeye sahip olduğunu gösteriyor. Diğer ülkelere kıyasla ülkemizin yenilikçi ekonomiyi geliştirmede ve kurumsal kapasitesini iyileştirmede geride kalmış olduğu belirtiliyor. Söz konusu rapor çerçevesinde; artan jeopolitik riskler karşısında toplumsal kutuplaşma, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk algısı gibi konuların iyileştirilmesine yönelik yapısal reformlara ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor. Teknolojik yenilik ve araştırma kapasitemizin diğer ülkelere göre düşük kaldığı belirtilen rapor çerçevesinde, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki sermaye oranımız ve yatırımların artmasının gerektiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Hem teknoloji alanında yeteneklerin geliştirilmesine hem de mevcut iş gücünün söz konusu yetkinliklerle donatılmasına ihtiyaç var. Bu şartlar altında, bir an önce finansal istikrar konusunu çözüme kavuşturup, şirketlerimizin ve çalışanlarımızın verimliliğini arttıracak yapısal konulara eğilmek gerekiyor” diye konuştu.
“Girdi maliyetinin öngörülemez oluşu engel teşkil ediyor”
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan dış ticaret verilerini değerlendiren Özgener, “İthalatın azalması, dış ticaret ve cari dengemiz adına olumlu ancak ihracattaki performansımız da yeterince güçlü değil. Bu durum, ihracatçıların sadece kur rekabetçiliğine dayalı büyümeye endeksli olmaması gerektiğini ortaya koyuyor. Ancak maliyet unsurlarındaki oynaklıklar göz önüne alındığında, kısıtlı imkanlara da sahip olduklarını görüyoruz. Asgari ücretin 550 doların üstüne çıkarak, şu ana kadar dolar bazında en yüksek seviyeye ulaşması, ihracatçıların maliyetlerinin daha da artmasına neden oluyor. Enerji maliyetleri başta olmak üzere birçok girdi maliyetinin öngörülemez oluşu; işlerin geliştirilmesi, pazarın çeşitlenmesi ve katma değerin arttırılmasına yönelik büyük bir engel teşkil ediyor. Bu durumu, İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi de teyit ediyor. Endekse göre, 50 olan eşik değer aşılamayarak Kasım 2023’te 49,5, Aralık’ta ise 49,7 olarak gerçekleşmiş ve ihracat ikliminde bozulmanın sürdüğüne işaret etti. Endeks; 50’nin altında yer alarak zayıf bir görünüm ortaya koyuyor. Euro tarafındaki zayıflığın Ortadoğu ve Amerika Birleşik Devletleri ile kompanse edildiğini görüyoruz. Avrupa Birliği tarafında iyileşme olması, ülkemizin ihracatı için önem taşıyor” dedi.